Sivedi Beyleri
Bingöl (Çapakçur) Beyleri;
"Bu araştırma çocukluğumdan itibaren ailemden
öğrendiğim Harzemşahlar hanedanlığı ve son Hükümdarı Sultan Celaleddin Harzemşah hakkında tarihsel çok özel bilgiler ile Akademik eğitimim tamamlanınca; bu bilgileri sentezleyerek Türk-İslam Tarihi ışığında devam etmiş, 2016 yılında ana hatları İran kralları olarak tarif edilen boyutundaki eksiklikler tamamlanmış, detaylandırma ve bilgilendirme aşamasına geçilmiştir".
(Beylik, Bingöl'ün Murat Köprüsünden başlar Bingöl'ün tamamını ayrıca Tarihi ve Coğrafi olarak; Elazığ'ın Karakoçan ilçesini de kapsar.)
Konuyu anlamak için bölge tarihini ilgilendiren duruma Karşılaştırmalı bakış ön bilgi;
Anadolu 1071 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Fethinden bir süre sonra Doğu Anadolu ve iç Anadolu’nun bir kısmında Sultan Alparslan’ın Beyleri ve Emirleri tarafından Beyliklerle yönetildi. Türk Beyliklerin bir kısmı zamanla iç çekişmeler vb nedenlerle aralarındaki Askeri ve Siyasi dayanışma kalmadı ve birbiriyle anlaşamadılar ve bu durum zayıflatıcı etki yarattı bu nedenle dış saldırılara açık hale geldiler. Beylikler doğuda ve batıda çeşitli saldırılara uğramaya başladılar. Beyliklerinden Kars da hüküm süren Saltuklular Beyliği Pontus-Rum, Gürcü ve Ermeni saldırılarıdan bir süre sonra 1200 yıllarda yıkıldı.("Bu nedenlerden biri de Gürcü Kralı Giorgi 1212-1223 ölünce yerine Kızı Rosudan geçti. Bunun üzerine Saltuklular Gürcü kraliçesiyle Evlenerek bağ kurmak istediler bu Durumu öğrenen Konya merkezli Selçuklulardan Erzurumu Saltuklulardan almış olan Alaeddin Keykubat’ın Amcazadesi Mugiseddin Tuğrulşah da bu kızla oğlunu evlendirerek akrabalık bağı kurmak istedi buda iki Türk yönetici ailenin ilişkisini bozdu. (Kaynak: Prof Dr. Osman Turan "Doğuanadolu Türk Devletleri Tarihi" Boğaziçi Yayınları 1993 3. Baskı sy25)
Ahlat'da kurulmuş Ahlatşahlar beyliği de benzer şekilde Rum Gürcü Ermeni ve Güneyden Eyyübi saldırısıyla zayıflayınca ve iç çekişmelerle Ahlatşahlar Beylikleri yıkıldı, Aynı süreçten Harput, Mardin, Hısn Mansur(Adıyaman) hakimi Artukoğulları Beyliğide Eyyübilerin himayesine girmek zorunda kaldı. Eyyübiler Ahlat devletini uzaktan vekilleri aracılığıyla yönetiyordu. Bu koşullarda Doğudan Anadolu’ya giriş yollarında otorite eksikliği nedeniyle bölge istikrarsız bir halde idi.
Kaynaklarda olan bu resim Anadoludaki İlk Dönem Türk Beyliklerinin hakimiyet alanı ve Yönetim sürelerini gösteriyor. Saltuklu beyliği ve Ahlatşahlar beyliklerinin yıkılmasıyla oluşan boşluk Moğol istilası sonrası Sultan Celaleddin Harzemşahın Doğuanadoluya geldiği tarihe kadar Otorite boşluğu olan bölgedir
Aynı süreçte Orta asya ve Irak'ı kapsayan Büyük Selçuklu İmparatorluğu yıkılmış yerine Selçukluların Harzem Valisi AnuşTiğin oğulları devletleşmiş bu devlet kısa zamanda İmparatorluğa dönüşmüş ve tarihteki büyük Türk İmparatorluklarından Harzemşahlar olarak orta asyada hüküm sürmekteydi. Harzemşahlar İmparatorluğu da Büyük Selçuklular gibi dönemin Abbasi Halifeliği ile iyi ilişki içinde İslama adına Türk İslam hukukuna göre Gazalar Fetihlerle İslam Sancaktarlığını yapmakta idi.
XIII.
yy da Uzak Asya’da ise Timuçin adlı biri çıkmış! Çin Altınhan İmparatorluğu
Hakimiyetindeki bölgede Altınhan’ın komutanları ile anlaşmazlığa düşünce
bölgede etrafına topladığı Moğol Tatar Merkitlerden oluşan guruplarla yağmacı
çeteleriyle Çin İmparatorluğunun kuzeydeki askerleriyle komutanlarıyla karşı
karşıya gelmişti. Çatışmalar zamanla savaşa dönüşmüş Timuçin komutasında bu
kitle Çin'in askeri birlikleri karşısında zaferler kazanınca Çin devletinin
Başkenti Bejing (Pekin) kadar gidip istila yağmalamıştı etmişlerdi. Buradan çok
güçlenmiş şekilde çıkan Moğollar, Batılı tarihçiler dahil Tarihçilerin bu güne
kadar yazamadığı bir takım detaylarla ilk etapta hedefleri batılarındaki
Harzemşahlar İmparatorluğuydu. Ardından Kuzeyden Avrupa'ya Güneyden Ortadoğu ve
Mısır üzerinden Dünyanın anakarasından Güneşin battığı yer olarak bilinen
Okyanuslara kadar bütün dönemin gelişmiş dünyasının tamamını yönetmek değil
direnenleri Katletmek ve Yağmalamaktı!.
Cengizhan kazandığı askeri başarı ile Dünyayı fethedeceğine/İstila inanarak batıya doğru hamle yapmış(Bu istila hareketini kelimelerle tarif edemediğimden Harekata, Saldırıya geçmek yerine Hamle yada atak Fillieri sanırım en uygun Bunedenle Hamle fillini yazdım) , önündeki ilk Büyük güç merkezi Oğuz Soylu Doğu Türk hakanlarının yönettiği Harzemşahlar devleti idi. İstila hamlesi kapsamında; bunun için askeri ve siyasi Casuslarını Tüccar kılığında İpek yolunun Orta Asya bölümünü kontrolünde tutan Harzemşahlar imparatorluğunun içine göndermişti. Cengiz’in bu casusları Harzemşahlar Ortar valisi tarafından fark edilmiş ve yakalanabilen casusların bir kısmı ölümle cezalandırılmıştı. Cengizhan bu bahane ile Asker sayısı bakımından Harzemşahlardan daha zayıf olmasına rağmendönemin İslam dünyasının en güçlü Devleti İmparatorluğu, Harzemşahlar ordusunun zafiyetlerini keşfetmiş ve İmparatorluğa saldırı için harekete geçmişti... Not Yukardaki satırlarda Tarihçilerin açıklayamadığı detaylardan biri bu güç farkına rağmen Neden sorusu(!) buradan da anlaşılıyor. Normal koşullarda Bölgede hiç bir ülke Oğuz Türklerinin Yönetimindeki Harzemşahlar imparatorluğunu sayıca üstünken karaşınına almaz!
Asıl adı Timuçin olan Moğol liderine bu istila hareketlerinden sonra Hanlar hanı "Cengizhan" unvanı vermişlerdir. Günümüzde de Timuçin
adından çok bu adla anılmaktadır...
1220 yılında başlayan Moğol istilası Kaynaklara göre 3'e bölünerek Harzemşahlar İmparatorluğuna 3 koldan ilerledi! Moğol ordusunun büyük kısmı Cengizhan’ın klasik savaş taktikleri dışındaki gayri nizami savaş taktikleri uyguluyordu+(!) Bunun karşısında Harzemşahlar İmparatorluğunun Hanedan üyeleri de kendi içlerinde Hanedanlık makamı için Kardeş rekabeti yaşıyordu!
Moğol saldırısı sürecinde bile Sultan Muhammed Harzemşah’ın çocuklarının bu hatası
ve Sultan Muhammed Harzemşah’ın yönetimsel Stratejik hatalarıyla; Moğollar kısa
sürede Kendilerinden daha güçlü Harzemşahlar ordusunu bir kısmını imha etmiş
kalan kısmının ise savaş azmini kırmıştı. Moğollar, Harzemşahlar İmparatorluğu
coğrafyasının da bir kısmını istila etmiş Devlet ve Askeri yapısını zayıflatmış
işlevsiz hale getirmişti. Bunun üzüntüsüyle hastalanan Sultan Muhammed
Harzemşah vefat etmeden önce yaptığı stratejik hatalardan birini de Veliahttını
belirlerken yapmış, ancak bu hatasını düzeltmek için Maslahatını(*) toplamış Büyük
Oğlu Celaleddin Harzemşah’a Kılıç Kuşandırarak Yerine geçirmişti. Sultan
Celaleddin ilk etapta Moğollar karşısında bazı başarılar elde etse de Moğollar toparlanınca, Dağınık duran ve savaş isteği olmayan Harzem Ordusu başarıyı sürdüremedi. Son büyük Savaşta; Taraflar karşı karşıya iken cephede Halaçlar Türklerinin Savaş meydanında çekilmesiyle Kalan Türk Ordusu
büyük moral bozukluğuyla çok kayıp vermişti. Sultan Celaleddin ve kalan askerler
İndus nehrinden Sind bölgesine geçmişlerdi. Bir Süre burada kalan Sultan ve
ordusunun bakiyesi burada güçlenmiş ve 1222 de Moğol istilasından geriye kalan İran'da Moğollara karşı falliyetlere başlmış İmparatorluğa bağlı dağılmış Türk Boyları Aşiretleri bünyesindeki Askerleri toparlayarak Ordusunu ve İmparatorluğu yapılandırmak için
Harekete geçmişti.
Sultan
Celaleddin Vezir ve Beyleri ve Ulu-yaşlılarla yaptığı maslahat(*) neticesinde, Bir
taraftan devletin askeri yapısını yeniden toparlamaya diğer taraftan Türk ve
İslam devletlerinden askeri yardım için Elçiler göndermiş ve Askeri ve Teçhizat
yardımı istenmişti. Ancak dönemin devletleri İstilanın sadece Harzemşahlar
imparatorluğuyla kalacağını sanan öngörüsüz dönemin Liderleri bu konuda destek
vermeyince (Tarihi kaynaklardan da anlaşılacağı üzere Harzemşahlar devletinden
sonra Destek vermeyen Türk, Eyyubi ve Abbasî halifeliği aynı akıbeti
yaşadılar). Destek gelmeyince Sultan Celaleddin Harzemşah, Vezir ve Beyleri
yeni bir kararla, Azerbaycan’a saldıran Gürcülerlerin üzerine gitme kararı
alarak Sefere başladı, Türklerin ve Müslümanların yaşadığı Otorite boşluğu
olan Doğu Anadolu coğrafyasını da hâkimiyetine alma kararı vererek yeni bir
mücadeleyi başlamıştır.
Bu
kapsamda Sultan Celaleddin Öncelikle Türk İslam topraklarına akınlarla
saldırıda bulunan Gürcüler üzerine gitti. Sultan Tiflis’e kadar ilerledi
Fethetti.
Bu
sefer sırasında Veziri de Otorite boşluğu olan Doğu Anadolu’ya sefer
düzenleyerek hâkimiyet kurmaya ve Devlet olmanın gerektirdiği hem askeri hem
iktisadi yapısını güçlendirme faaliyetlerine başladılar. Vezirin Doğu
seferinden dönüşü esnasında Ahlat'ın Eyyubi yöneticilerinin yeğeni Harzemşah'ın
Veziri ve yanındaki Küçük bir Askeri birliğin dönüş yolunu keserek, Hem askeri hem
de Ekonomik zarar vermiş, Bunun haberini alan Sultan Celaleddin Harzemşah Gürcü
Legzi seferini tamamlayamadan yarıda keserek Ahlat Üzerine yürümüş ve 1. Ahlat
kuşatmasını yapmıştır. Aynı sefer sürecinde Türk Sultanı ordusuyla Doğu Anadolu’ya
akın düzenlemiş Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını Harput'a kadar olan bölgeyi
Hakimiyeti altına alarak yeniden Kars Ardahan’dan Bingöl Çapakçur Kiğı Kızılkilise(!)
‘ye kadar bölgede devlet otoritesi kurmuştur.
Doğu anadolu bölgesi 1071 Malzgirt savaşından sonra Yukarı Fırat havzası Kars
merkezli 1. Türk beyliklerinden Saltuklu hâkimiyetinde idi ancak bu hâkimiyet
Gürcü Rum ve Ermeni tacizleriyle Saltuklu beyliği yıkılmış Erzurum Hariç
bölgede otorite yok olmuş Ancak Harputa yakın stratejik yerler Artuklu ve
Menücekoğullarının dönemsel hakimiyetine girse de Coğrafi yapısından bölgede Uzun
süreli olmamıştır.
Bu durumda Anadolu Rum Selçuklularının durumu ise şöyle idi; Alaeddin Keykubat
Anadolu Selçuklu Hükümdarı abisine isyan ettiği için Malatya Munşar kalesine
hapsedilmiş Kale derbenti gözetiminde Tutukluydu. Alaattini Hapseden Büyük
ağabeyi hastalanıp vefat edince Anadolu Selçukluları Devletin başına Alaeddin
Keykubatı çıkarma kararı alıp Hapis hayatını sonlandırdılar.
Alaeddin Keykubat 1220 lerde Tahta çıkınca ilk olarak kendisini hapisten
çıkartıp Hükümdar ilan edenleri Öldürtmüş Oysa Hapisten çıkartılıp
Hükümdar ilan edilmeden önce Onlara Söz vermişti! (Türk devlet geleneğinin
gereğini yapmışlardı yani Hükümdar abisine isyan etmiş savaşmış ve yenilince
hapsedilmişti). Bu sözünü tutmayan En yakının hapsedildiği süreçte Munşar
Kalesi Derbentini yardımcısı yapmış onunla beraber Moğol İstilasına karşı Doğu
sınırlarını güçlendirmeye başlamış Kahta Malatya gibi önemli stratejik kaleleri
hakimiyetine almış otorite kurmuştu. (Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Yıkıldıktan sonra Anadoluda kalan bölümü tarihte Rum Selçukluları olarak da
anılır.
1225
den itibaren Doğu Anadolu’yu yeniden Fetheden, Sultan Celaleddin
Harzemşah; Bu bölgede Anadolu Selçukluları ile komşu olmuş Malatya Fırat nehri
Selçuklu sınırlarını geçmemiş Harput tarafında kalmıştı. Alaeddin Keykubat
karşı karşıya gelmiş Turan illeri ve İran'da Moğol&Tatar istilası başlayınca;
Azerbaycan dan Anadolu'ya geçen Sultan Doğu Anadolu’yu yeniden
Fethedip Türkmen Türk yurdu yapar.
Harzemşahlar
İmparatorluğunun son Hükümdarı Sultan Celaleddin Harzemşah bu mücadelesi
sürdürür ancak sonunda çeşitli ihanetler! vb nedeniyle 1231 Yılında Tarih
sahnesinden çekilir. Sultanın Mezarı Halen bilinmemektedir(!)
Harzemşahlar İmparatorluğu Bayrağı Cumhurbaşkanlığı Forsundaki 16 İmparatorluğu
temsil eden yıldızlardan biridir. Ne yazık ki Türk tarihiyle övünen Yöneticilerimiz
Sultanın Türkiye sınırları içindeki mezarı konusunda yeterince
çalışma yapmıştır. Yapılmış olsaydı bu gün bilinirdi(!!)
Benim çalışmamda en büyük avantajım Tarih yapanların nesilden nesile aktadığı bana kadar intikal eden bilgileri Mühendislik Eğitimimden sonra Çok bilinmeyenli çoklu denklemi çözer gibi ve Özenle bu çalışmayı yapmaktı. 2016 yılınad Sultanın Ölümü ile ilgili bilgileri derlemekti. Eğitimim gibi bu detay da bu konu hakkındaki DETAYLAR da sonuca ulaşmama büyük katkı sundu. Ancak bu detayları Ciddi bir akademik ortamda sunulması gerektiğinin de bilincindeyim. Bu yüzden Ssüvedi Beyliği ile Harzemşahlar Hanedanlığı arasındaki tarsel bağlantıyı bu aşamada bloğ ortamında yazmayı gerksiz buluyorum.
Ancak bu çalışmanın çabamın temelini olauşturan Soy tarihini bana aktaran büyüklerimin yanında,Sultan Celaleddin Harzemşah'a şükran ve saygıyla bu araştırmayı ve bu bloğ çalışmasını özetlediğim gibi Ciddi bir akademik çalışmayla birleştirerek yayınlıyorum. Aşağıdaki bölümde Bu konudaki araştırmalardan (bizce!) ilk ve çok çok önemli olan bu akademik çalışmayı Hocamızın emeğine saygıyla ve mail yazışmamız sonrası izniyle yayınlıyorum.
Metin İlbay
Dicle Üniversitesi Tarih bölümü Akademisyenlerinden Mehmet Salih ERPOLAT hocamız Osmanlı Tahrir defterine göre yaptığı aşağıdaki çalışmayı 2006 yılında Bingöl'de düzenlenen sempozyuma sunmuştur.
Sayın Erpolat‘ın bu çalışması için tebrik ettiğimiz şahsıma yayınlama izni verdiği için teşekkürlerimi bildiririm.
Sayın Mehmet Salih ERPOLAT hocamızın çalışmasını aynen aktarıyorum. Bu akademik çalışmada bahsedilen Çapakçur Beylerinden sadece Süwedi beyleri bizlerin atasıdır.
Bu isimlerden Sadece Akademik ortamlarda kabul gören koyu renkle ayırdığım kısımdaki Süvedi beyleri bizim atalarımızdır.
Bu kapsamda konuyla ilgili çalışma yapan Araştırmacıları" bu konuda dikkatli olmaya davet ediyoruz. Çünkü Sivedi Beyliği Diğer Anadolu beyliklerinden farklıdır
Not Süvedi beyleri konusunda Akademisyen yada Ciddi araştırmacılar Oktay1350@hotmail. üzerinden bana ulaşırlarsa kendilerine bu konuda "detay verilerek" yardımcı olunacaktır.
Metin Oktay ILBAY
2006 Bingöl Sempozyumuna sunulan M. Salih Erpolat hocamızın bildirisi;
Bildiğiniz gibi 13. 12. 1944 tarihinde adı Bingöl olarak değiştirilen[1] bu tarihi yerleşim birimi önceleri Çapakçur[2] Kalesi[3] olarak bilinmekteydi. Rivayetlere göre mezkur kale, sarp yalçın kayalıklar üzerinde inşa edildiği için iskana elverişli olmadığından, dere yatağı içindeki Çorlik e[4] nakledilmişti. Hicri 1316 [M. 1898-1899] tarihli Bitlis salnamesinde, salnamenin basımından 150 sene önce Çapakçur un Çorlik e nakledildiği ifade edilmektedir. Eğer bu tarih doğru ise Çapakçur Hicri 1166 [M. 1752-1753] tarihinde Çorlik köyüne[5] nakledilmiştir.[6] Çorlik Köyü ne taşınan Çapakçur un su yataklarına yakınlığından ötürü mütemadiyen sellere maruz kaldığı, bu sebeple 1950 tarihinden itibaren tedricen Aşağı Çarşı olarak bilinen vadinin üst kısmındaki taraça ve düzlüğe nakledildiği kaydedilmektedir. Şehir bu gün hala mezkur malahde bulunmaktadır.
Çapakçur Sancağı tarihinin en önemli kaynaklardan biri Osmanlı Arşivi belgeleridir. Bunun yanısıra Çapakçur tarihiyle ilgili yazılı kitap olarak da Hicri 1005 (M.1596) tarihli Bitlis Hakimi Şeref bin Şemseddin in Şerefnâme sidir. Bahis mevzuu kaynak, Çapakçur beylerinin Âl-i Bermek [7] soyundan gelen Süveydî Beyleri olduğunu söylemekte ve bu bölgede uzun bir süre hüküm sürdürdüklerini ifade etmektedir. Süveydî Beyleri Abbasi halifelerinden Harun Reşit zamanında Bağdat ı terk ederek Genc e bağlı Hançuk[8] denilen bir yere yerleşerek bu bölgede hakimiyetlerini kabul ettirdiler. Bu beyler zamanla çevrelerini genişleterek Çapakçur, Meneşkurd,[9] Genç, Hancuk, Ağçe Kale[10] ve mülhakatındaki diğer bölgelerde de hükmünü icra ettiler. Çapakçur emirleri bölgedeki aşiretler arasında büyük nüfuza sahip cesaret ve yiğitlikleriyle ün yapmışlardır. [11]
Çapakçur un Osmanlı ya ilhakı
Yavuz Sultan Selim, Çaldıran da Şah İsmail i ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra, Doğu Anadolu yu da Safevilerin hakimiyetinden kurtarmak üzere Çaldıran seferinde beraberinde bulunan Mevlana İdris-i Bitlisi yi bizzat görevlendirdi.[12] İdris-i Bitlisi de yöre beylerinin istimalet (gönül kazanma) yoluyla kısa bir sürede Osmanlıya iltihakını sağladı. Bölgede dağınık halde bulunan ve hiçbir zaman ittifaka yanaşmayan bu beylerin arasında bir uzlaşma sağlayarak Erzincan yolundan ilk önce Çemişkezek e varıp o bölgenin hakimleri ve özellikle Merdisi Beyleri nden olan Palu Hakimi Cemşid Bey i ve Süveydî emirlerinden olan Çapakçur Emirlerini kendi yanına çekerek Safevilere karşı savaşmak üzere hazır hale getirdi. İdris-i Bitlisi, Çapakçur bölgesinden güvenilir bir elçiyi Bitlis e, Hısn-ı Keyf, Hizan, Cizre ve Sason emirlerine göndererek Yavuz Sultan Selim in fermanı gereği Erzincan Valisi Bıyıklı Muhammed Paşa nın kuvvetlerine katılmalarını bildirdi. [13]
Bu ittifakın sağlanması sırasında, Diyarbakır ın muhasarasına yardım etmek üzere Safevi kuvvetleri ile birlikte bölgeye gelen Şah İsmail in emiri Kürd Bey fırsat bulup Çapakçur kalesini işgal etti.[14]
İdris-i Bitlisi Çapakçur kalesinin işgal haberini alır almaz derhal bölgede bulunan emirlerden Çemişkezek hakimi Kasım Bey ve Palu Hakimi Cemşid Bey i de yanına alarak Çapakçur beyleri ile birlikte büyük bir kuvvet toplamış ve Safevilerin bütün yollarını kesmek üzere hazırlıklar başlamıştır. Ayrıca Erzincan da bulunan Muhammed Paşa ya da durumlarını bildirerek askeri birlikleriyle beraber acilen Kiğı kalesinde toplanmaları için haber göndermiştir. Bunun yanında İdris-i Bitlisi on bin kişilik bir kuvvetle Kiğı kalesine gelerek Muhammed Paşa kuvvetlerine katılmıştır. Daha önce Safeviler tarafından işgale uğramış olan Çapakçur kalesi Safevilerden alınarak, Kürd Bey komutasında bulunan askerler büyük bir hezimete uğratılmıştır. Yenilgiye uğrayan Kürd Bey in askerleri ise Erçiş ve Adilcevaz taraflarına kaçmak zorunda kalmışlardır. [15] Böylelikle Çapakçur kalesi, Doğu Anadolu da bulunan diğer sancak ve kaleler gibi Hicri 921 [1515] tarihinde Osmanlı ya iltihak edilmiştir.
Safeviler tarafından işgale uğrayan bu bölgede yeniden idari düzenleme yapıldı. İlk idari taksimatı yapan İdris-i Bitlisi ve Bıyıklı Muhammed Paşa dır. Bölge beylerinin itaat ve hizmetlerine karşılık ihtisaslarına göre daha önce mutasarrıf oldukları vilayet veya sancaklarına 15 Şeval 921 [22 Kasım 1515] tarhinde aynen atamaları yapılmış oldu.[16] Daha önce Çapakçur beyi olan Sultan Ahmet Bey de diğer beyler gibi kendi sancağına tekrar atanarak, elkab ve ünvanı yazılarak beratı verildi. Altı sene sonra Yavuz Sultan Selim in ölümünü müteakip tahta geçen oğlu Kanuni Sultan Süleyman ın ilk döneminde dahi Çapakçur Beyi nin Sultan Ahmet olduğu kaydı bulunmaktadır.
Kanuni döneminin ilk yıllarında düzenlenen Osmanlı Devleti nin ilk idari taksimatını gösterir defterde de bölge beyleri içerisinde Çapakçur Bey i Sultan Ahmed in ismi de zikredilmektedir. Bu defterlerden birisi Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi D.9772 nolu vesikadır. Bu vesikayı uzun açıklamalar ve notlarla birlikte yayınlayan Ö. L. Barkan,[17] bu belgenin [1526] senesine ait bir belge olduğunu tesbit etmiştir. [18] Defterde adı geçen Sultan Ahmet in Çaldıran savaşından önce de Çapakçur beyi olduğu Şerefname de ayrıntılı bir şekilde beyan edilmektedir. [19] Babası Abdal Bey in vefatından sonra biraderi Subhan Bey ile ittifak kurarak birçok yerleşim birimini zapt etmek suretiyle geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına almıştır.[20]
Çapakçur hanedanlarından olan Subhan Bey ile Osmanlı idaresi arasındaki ittifak uzun sürmedi, siyasi ve idari bazı çekişmelerden dolayı gelen emirlere itaat ve inkiyad etmedi. Kardeşi Sultan Ahmet in de onun aleyhine dönmesi sonucu daha önce yörede sağlamış oldukları ittifak sayesinde büyük bir güce sahip olan bu hanedan giderek zayıfladı. Aralarına sokulan nifak tohumları sonuç verdi ve kardeşler arasında kavga başladı. Sultan Ahmet biraderini Kanuni Sultan Süleyman a şikayet etmesi sonucu Divan-ı Hümayun da aleyhine verilen karar üzerine Subhan Bey in katline emir verildi. [21] Çapakçur kalesi de Osmanlı Hükümeti tarafından tayin edilen ümera-i Osmaniye den Timurtaş Bey e verildi[22]
Netice itibariyle Hicri 956[1549/1550] tarihinde İsfahan Bey in[23] ölümünden sonra Sultan Ahmet in Genç sancağına atandığı ve İsfahan Bey in yerine Osmanlı paşalarından olan Timurtaş Bey in Çapakçur Livasına aynı tarihte tayin edildiği ve tayin edilen Tumurtaş ın idari olarak da Kığı Beyi Muhammed Bey e bağlandığı, Bab-ı Asafi Ruus Kalemi Defteri 1452 sayfa 285 de yazılmaktadır.[24]
Osmanlı Devleti bir yeri fethettikten sonra o bölgenin nüfusunu ve gelir kaynaklarını tesbit etmek suretiyle tahriri yapılarak defter kayıtlarını tutar ve ona göre vergi talebinde bulunurdu. Çapakçur sancağı Kanuni döneminde tahriri yapılmamış, sancak beyleri kendilerine tahsis edilen tımar arazileri ve reayaya ait şer i veya örfi bir takım resimleri kendi nam ve hesaplarına toplayıp onların gelirleri ile mülki ve askeri hizmetleri yürütmüşlerdir. Fakat herhangi bir savaş halinde bağlı bulundukları Diyarbekir Eyaleti ne elli asker ile birlikte savaşa iştirak etmişler. [25] Gayri Müslimlerden alınan cizye vergileri bağlı bulundukları Diyarbakır Defterdarına ödemişler.
Yavuz Sultan Selim döneminde yöre Osmanlı İmparatorluğuna katılınca bu üstün hizmetlerinden dolayı vergiden muaf tutulmuştur. Bu durum Osmanlının son dönemine kadar da devam ettiği vesikalardan anlaşılmaktadır. Nitekim aşağıdaki belge de bunu te yid etmektedir.
Çapakçur Halkının Vergiden Muaf Tutulması
28 Muharrem 1020 [12 Nisan 1611] tarihli Maliyeden Müdevver Defteri nde Sultan I. Ahmet in Çapakçur halkından vergi istemesi üzerine, yöre halkı bu karara itiraz ettiğini ve Sultan Selim tarafından vergiden muaf tutulduklarına dair fermanlarının olduğunu, bu ferman gereği İslam askerleri ve diğer halkı Murad suyundan geçirme hizmetine karşılık bu muafnamenin kendilerine verildiğini belirtmişlerdir. Sultan I. Ahmet de Sultan Selim in bu fermanı ve halkın itirazını göz önünde bulundurarak bu kararından vazgeçmiş yeni bir ferman yazarak Çapakçur halkının vergiden muafiyetlerinin devamını emretmiştir.[26]
Çapakçur sancağının gelirlerin büyük bir kısmı Has, Zeamet ve tımar gelirleridir. Bunun haricinde Murat suyu üzerinde kurulmuş Çapakçur Köprüsü[27] geliridir. Bu köprüyle ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi nde şöyle nakletmektedir. Palu dan Çapakçur a doğru gittiğimde Çapakçur köprüsünden Bingöl yaylalarına çıkmak isteyen Halidi, Çekvan, Yezidi, Zaza, Zibari, Lolo, İzoli, Şikaki,Kîki, aşiretlerinden iki yüz bin adam ile yüz bin e yakın koyun ve hayvanların burada beklediklerini müşahede ettim. Çapakçur Bey nin adamları kuş uçurmayıp öşür alıyorlardı. Yaylaya çıkanlardan da vergi tahsil ediyorlardı. [28]
Çapakçur da tımar ve zeamet sistemi mevcut olup diğer bölgelere göre farklılık arzetmektedir. Çünkü Şer i hükme dayalı olmayan sadece örfe dayalı olan tımar sistemleri bölgelere göre mahalli örf ve adetlere ve idari ihtiyaçlara göre değişmektedir.[29] Çapakçur Sancağı ber-vechi malikane,[30] ocaklık[31] olarak idare edilmiştir. Nitekim Diyarbakır Eyaleti ne bağlı bulunan Çapakçur Sancağı nın Bab-ı Asafi Divan-ı Hümayun Kalemi Tahvil (Nişan) defterinde malikane olarak verildiği kaydı bulunmaktadır.[32] Bu husus ekteki Arşiv belgelerinden de anlaşılacaktır.
Yerel beylerin halka yapmış oldukları zulüm ve baskı sebebiyle halkın vermiş olduğu mahzarlar sonucunda (toplu dilekçe) sonucu merkezi hükümet müdahale etmiş ve sancak beyini görevden almıştır. Yerine halkın onay verdiği veya tavsiye ettiği yerel beylerden biri tayin ediliyor. Bu tür sancaklarla ilgili Ali Çavuş Kanunnamesinde şu ifadeler yer almaktadır
Diyarbekir e bağlı yirmi iki sancak vardır. On Sancağı Ümerây-ı Osmaniye tasarrufundadır. Ma adası Yurdluk ve Ocaklıktır. Anlar dahi sâir Ûmerâ gibi tabıl ve alem sahibidir. Hatta tayin olunmuş İcmallü Hasları vardır ki ellerine Berat-ı Hümayun verilmiştir.Nihayet şu kadar vardır ki Selâtîn-i Selefden ellerinde olan ahidnâmeleri mucibince azil ve nasbı kabul etmezler. Ama, içlerinde zeamet ve tımarları vardır. Sefer-i Hümayun vâki oldukça kendileri ve Züemâ ve Erbab-ı Tımarları vardır. Sefer-i Hümayun vaki oldukça kendüleri ve Züema ve Erbab-ı Tımarları Beylerbeyileri ile ma an sefer eşerler [33]
Çapakçur Emiri Sultan Ahmet
Sultan Ahmed otuz yıl Çapakpçur emirliğini yaptıktan sonra Kanuni Sultan Süleyman döneminde Genc Sancağı na atanmıştır. [34] Kardeşi Subhan Bey in öldürülmesinden sonra elli yıldan fazla Çapakçur ve Genc beyliğini yürütmüş ve [1564-1565] tarihinde vefat etmiştir.[35]
Çapakçur Hakimi İsfahan Bey
Maliyeden Müdevver 15605 nolu defterin 2. sayfasında (Süveydi beylerinden) Çapakçur Hakimi İsfahan Beyin haslarına Alum, Ağce, Söğütlü ve Çeman köyleri dahil edilip buna göre kayıtları tutularak merkezi hükümetin defterlerine işlenmiştir. İsfahan Bey in merkezi hükümete yazmış olduğu mektup üzerine bazı şahıslara bu üç köy tımar olarak tevcih edilmiştir. İsfahan Bey in 1 Safer 956 [1 Mart 1549] tarihinde hayata veda etmesi üzerine ona ait olan bu üç köyün deftere yeniden kayıtları yapılarak tevcih edilmesi için Diyarbakır Beylerbeyi Ayas Paşa, Ergani Sancağı hakimi İskender Bey e bu tımarların Kasım Küçük e verilmesini emretmiştir.
Bu emir üzerine 13 Receb 957 [28 Temmuz 1550] tarihinde tımarların kaydı yenilendikten sonra Kasım Küçük e toplam 16,000 tımardan 15,380 hisse tevcih edilmek suretiyle beratı yazılmıştır. [36]
Çapakçur Beyi Davud (Süvedi Beylerinden değildir )
25 Şeval 961 [23 Eylül 1554] Pazar günü Diyarbakır Beylerbeyi ne gönderilen hükümde, Çapakçur Beyi Davud un, Safevilere karşı yapılan Nahcıvan savaşında gösterdiği hizmet ve üstün başarıdan dolayı mükafat olarak Ruha Sancağı na tayin edildiği ve kendisine tahsis edilen hasların yanında yirmi bin akçe gelir ilave olarak verildiği aktarılmaktadır. [37]
Davud Bey den boşalan Çapakçur Beyliği ne, Nahcıvan seferine katılan ve Safevilere büyük kayıplar verdirdiği için Padişah ın takdir ve sevgisini kazanan Süveydi beylerinden Maksud Bey atanmıştır. Böylelikle ümeray-ı Osmani ye tarafından idare edilen Çapakçur tekrar Süveydi beylerin yönetimine terkedilmiş oldu. Zira Davud tan önce Maksut Bey in eline geçmiş oldu.
Diyarbakır Beylerbeyine hüküm ki:
Ruha Sancağı beyi olan Davud dame izzihu Çapakçur Bey i iken Nahcıvan seferinde bulunmuş olduğundan yirmi bin akçelik tımar gelirinin artırılması, verilen bu tımarların yasal çerçevede kayıtları yapılarak beratının verilmesini emretmiştir. (29 Ca 962)[21 Nisan 1555] [38]
Bu vesikadan da anlaşılacağı üzere Davut Bey kısa bir süre Çapakçur Beyliği ni yürüttükten sonra Ruha sancağına tayin edildiği anlaşılmaktadır. Kaç tarihinde vefat ettiğine dair kesin bir bilgi yoktur. Ayrıca ne kadar Çapakçur u yönettiği bilinmemekle beraber aşağıda aktardığımız belge esas alındığında bu yönetimin kısa süreli olduğu analşılmaktadır. Davut Bey Nahcıvan seferine katıldığından dolayı mükafat olarak ve terfian Urfa ya tayin edildiği bilinmektedir.
Çapakçur Emiri Maksud
2. Şevval 961[7 Eylül 1554] tarihinde Diyarbakır Beylerbeyisi ne gönderilen hükümde Süveydi beylerinden İsfahan Bey in büyük oğlu Maksud Bey Hazretleri Allah şanını devam ettirsin bir çok savaşda özellikle de Nahcıvan seferlerinde göstermiş olduğu kahramanlık ve üstün başarıdan dolayı iki yüz akçelik haslar[39] ile Çapakçur Sancağı kendisine verilerek deftere kayıtları yapılmıştır.[40]
Bu belgeden de açıkca anlaşıldığı gibi Maksud Bey, Nahcıvan seferinde Sultan Süleyman Han ın maiyetinde bulunan askerlerle birlikte savaşa katılmış bu savaşta üstün başarı göstererek cephesinde bulunan safevileri büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Göstermiş olduğu bu yiğitlik ve kahramanlık nedeniyle padişahın büyük sevgisini ve takdirini kazanmıştır. Bunun üzerine I. Süleyman, Çapakçur Sancağı nı yapılan anlaşma gereği ocaklık üzere eben an ceddin (babadan oğla geçmek) suretiyle tevcihinin yapılmasını emretmiştir. [41]
I. Süleyman ın göndermiş olduğu yukarıdaki emir üzerine Maksud Bey Çapakçur Beyliği ne tayin olduğu tarihten itibaren daha önce sancak beylerinin tasarrufunda bulunan haslar aynen kendisine verildi. Resmi atama mazbatası yazıldıktan sonra beratı da verilmiş oldu. [42] Adı geçen emir ile ilgili Diyarbakır Beylerbeyi ne gönderilen bir hükümde şöyle denilmektedir: 1 Ramazan 965 [17 Haziran 1558] tarihinde Çapakçur Bey i İsfahan Bey in oğlu Maksud Bey mektup gönderip Çapakçur Livası haslarıyla birlikte tezkiresi yazılarak kendisine verildiğini bildirmişti. Adı geçen livada daha önce tasarruf etmiş olduğu zeametinin gelirinden yirmi bin akçelik kısmının tekrar kendisine yardım olarak verilmesini talep etmiştir. Bunun üzerine I. Süleyman , bir bakınız, söylediği gerçek ise haslarına ilave edilmek üzere zeametinin kendisine verilmesi ve tezkiresinin yazılması, şayet başka şahıslara verilmiş ise tadil edilmesini [43] emretmiştir.
Diyarbakır Beylerbeyliği ne gönderilen hükümde Çapakçur Bey i Maksud Bey sancağında bulunan yirmi üç akçelik zeametinin Tur Ali ye verilmiş olmasından dolayı gelirlerinin eksildiğini bildirmesi üzerine, daha önce berat ile verilen bu zeametin tekrar Çapakçur emirlerine geri iade edilmesi emir edilmiştir. 27 Za 963 [2 Ekim 1556] [44]
Çapakçur beyliğini bir süre yürüttükten sonra Diyarbakır Beylerbeyi İskender Paşa ile araları bozulan Maksud Bey, İstanbul a giderek vali ile arasındaki sorunu dile getirmiş ve yardım talebinde bulunmuştur. Fakat İskender Paşa nın merkezi hükümet nezdinde siyasi ağırlığı olmasından dolayı Çapakçur Bey i Maksud Bey sesini padişaha duyuramadan İstanbul da vefat etmiştir. Bunu fırsat bilen İskender Paşa, Ümera-yı Osmaniye den birisini tayin etmiştir. Böylece Çapakçur Sancağı on altı sene Paşa Sancağı olarak idare edilmiştir. [45]
Süveydi beyleri, Çapakçur ile birlikte Ağçe Kale, Hançuk, Meneşkurd ve Genc bölgesini de idare ediyorlardı. Bununla birlikte Merkezi yönetim tarafından Çapakçur a atamalar yapıldığı için kısa sürede birçok idarecinin tayin edilip azledildiği belgelerden anlaşılmaktadır.
ALTTA YAZILI OLAN ÇAPAKÇUR BEYLERİ OSMANLININ ATADIĞI BİZİMLE YANİ EJDADIMIZ SÜVEDİ BEYLERİ İLE ALAKASI OLMAYAN KİŞİLERDİR
Çapakçur Beyi Sinan
21 Ramazan 967 [15 Haziran 1560] tarihinde Kanuni Sultan Süleyman Diyarbakır Beylerbeyi İskender Paşa ya gönderdiği emirnamede şu ifadeler yer almaktadır.
Çapakçur Bey i olan Sinan Bey in reayasının çoğu perakende ve perişan olduğu istimalet (uzlaşma) yoluyla yerlerine götürüp terk etmiş oldukları yerleri ihya ve imar ederek halk bundan dolayı kendisinden memnun ve müteşekkir olduğu, ihya ettikleri yerler Ulus aşireti uğrağı olan yerler olması hasebiyle fesat ehli eksik olmamakla bu bölgeyi zabt u rapt (kontrol) altına alarak hakimiyetini sağlamak suretiyle bunların haklarından gelip mîri malını tahsil etmekte dahi ümenaya (vergi toplayanlara) tam olarak destek ve yardımcı olması, her hususta kendilerine yardımcı olup fakat adı geçen Çapakçur livası Gelir vergisine tabi Padişah ın haslarından elde edilen gelirden yirmi altı bin altı yüz sekiz akçe Mezre-Riz adlı köy ki her gelen beyler onda otura gelmişlerdir. Şer i şerif hükmü üzere Sinan Bey e hibe ve mülk olarak verilmesini rica eylerim. Buyruldu.[46]
Erzurum Beylerbeyi ne gönderilmiş olan bir hükümde ise Diyarbakır Beylerbeyi Ulus aşiretiyle ilgili göndermiş olduğu mektup üzerine bu aşiret yaylaya çıkacağı sırada halka büyük zarar verdiğinden dolayı bu aşiretin zapt u rapt (kontrol) altına alınması, bölgenin güven ve asayişinin sağlaması, Genc Hakimi Sultan Ahmet oğulları ve sipahilerine (tımarlı askerlerine) ve Çapakçur Bey i Sinan Bey ve ona bağlı bulunan sipahilerine havale edilmiştir. Ulus aşiretinin Bingöl dağlarına Salı verilmeyip Tercan ve Erzincan taraflarına yalnız salıverilerek hayvanlarının otlatması için hüküm gönderilmiştir. 24 Şaban 967 [20 Mayıs 1560] [47]
Yukarıda verdiğimiz metinde Diyarbakır a bağlı bulunan Çapakçur Livası Sinan Bey in tasarrufundadır. Genc Livası da Süveydi beylerinden olan Sultan Ahmed oğullarının hakimiyeti altındadır.
I. Süleyman ın Erzurum Beylerbeyine göndermiş olduğu hükümde: Şayet Ulus aşiretinin zapt u rabtına (kontrolüne) ve halkın güven ve asayişini sağlama hususunda Çapakçur Bey i Sinan Bey ve Genc emirleri Sultan Ahmed Bey in oğulları yetersiz kalırlarsa Hınıs ve Pasin beyleri de bunlara yardım ve destek vermek üzere gönderilmesi emir buyurmuştur. 24 Şaban 967 [20 Mayıs 1560] [48]
Hicri 967 tarihinden Çapakçur a tayin edildikten sonra hangi tarihte görevden alındığı ve kaç tarihinde vefat ettiğine dair bir muğlaklık bulunmasına rağmen aşağıda vereceğimiz belge 22 Receb 979 [10 Aralık 1571] tarihinde Çapakçur un Şahruh tarafından idare edildiğini göstermektedir. Ancak adı geçen emirin ne zaman göreve geldiği belli olmadığı gibi ne zaman ayrıldığı da net değildir. Aşağıda yazılan belge de özetle şöyle denilmektedir.
Çapakçur Beyi Şahruh Bey
22 Receb 979 [10 Aaralık 1571] tarihinde Diyarbakır Beylerbeyi Hüseyin Paşa gönderilen hükümde Çapakçur eski beyi olan Şahruh Bey[49] Çapakçur Livası ndan ayrıldığı sırada mahsulünü almadan tayin olunmuştur. Tayin olduğu sancakta daha önce görev yapan Liva nın Beyi tarafından mahsülü alınmıştır. Bundan dolayı Şahruh Bey in daha önce görev yaptığı Çapakçur dan tahsil edemediği verginin kendisine ödenmesi için II. selim tarafından emredilmiştir. [50]
Çapakçur Beyi Zeynelabidin Bey
Kanuni Sultan Süleyman dan sonra tahta geçen II. Selim idari değişikliğe gitmiş Diyarbakır Eyaleti ne bağlı bulunan Çapakçur Sancağını, 15 R 983 [24 Temmuz 1575] de Erzurum Eyaletine ilhak etmiştir. Sancak yönetimine de Zeynelabidin Bey tayin edilmiştir.
Zeynelabidin Bey, Çapakçur a tayin edildikten sonra sancağın gelirlerini artırmak maksadıyla Erzurum gümrüğü henüz ihdas edilmediği için Amed ve Erzincan gümrüklerinin gelirlerinden istifade etmek maksadıyla bu gümrüklerin iltizamen kendisine verilmesi için bir talepte bulunduğu, 26. Mühimme defterinin 333. hükmünden anlaşılmaktadır.
Erzurum Mutasarrıflıklarına hüküm ki:
Çapakçur sancağı beyi olan Zeynelabidin, Allah şanını artırsın benim Dergahıma adam gönderip Amed ve Erzincan gümrüklerinin beşer sene iltizamen, ( yani vergi gelirlerinin toplatılması işlerinin) kendisine verilmesi için talepte bulunulmuştur. İşbu gümrük gelirleri daha önce ihaleye verildiğinden süresi bitmeden kendisine verilemeyeceği, şayet daha önce verdiğimiz şahsın süresi dolduğu takdirde sizlere verileceği, sakın ola ki bu yerlerin süresi dolmadan müdahale etmeyesiniz, adı geçen mükata aların zabt-u rabtı bil-fiil mültezim olanın süresi dolmadan sana verilmesi caiz değildir. İhale olunan şahsın süresi bitiminde aynı şartlar üzerine sana verilerek sevk ve idare edilecektir.
Buyurdum ki; bu emrim sana ulaştığında kanunlar dahilinde hareket edip adı geçen mükata alara süresi bitmeyinceye kadar senin tarafından kimseyi müdahele ettirmeyip zimmetine geçen Devlete ait gümrük vergilerini Diyarbakır Hazinesi ne teslim eyleyüp süren bittiği zamanda güvendiğin doğru ve sağlam kimselere zabt u kabz ettirip emr-i şerifeme mühalif hiç kimsenin müdahalesine izin vermeyesin.[51]
Çapakçur Bey i Halid Bey
6 Safer 979 [30 Haziran 1571] tarihinde II. Selim tarafından Halid Bey Çapakçur sancağına tayin edilmiş fakat Halid Bey görev yeri olan Çapakçur a gitmediğinden şöyle bir emirname kendisine gönderilmiştir. :
Sen henüz sancağına varmayıp muhafazasında olmadığın bana bildirilmiştir. Buyurdum ki; bundan böyle gecikmeyip derhal Harbiretten (Harput tan) kalkıp doğru Çapakçur sancağına varıp muhafaza edip koruyasın, şayet aksi hareket edip gitmezsen özrün kabul olmayıp görevden alınacaksın. Bunu bilmiş olasın [52]
3 Muharrem 979 [28 Mayıs 1571] tarihinde I.I Selim in Diyarbakır defterdarına göndermiş olduğu hükümde Çapakçur Sancağı Beyi olan Halid Bey Sadaret e arzuhal göndererek Yörüklerden tahsil edilecek senelik verginin oğlu İsmail e ve kardeşi Ali ye mültezim olarak verilmesini istemiş ve topladığı vergilerin zamanında ödenmesine de kefil olmuştur. Bundan başka haslarına sekiz bin akçelik Tımar ilave edilerek gelirlerinin artırılmasını talep eylemiştir. Bununla birlikte verilecek olan Tımarın kardeşim Ömer e tahsis edilerek kaydının düşülmesini istirhamında bulunmuştur. Kardeşim Ömer in iltizamen aldığı Siverek ve Boz Ulus Aşireti mukataasını vaktinde tahsil ederek Hazineye vaktinde ödediği defter kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Şimdi buyurdum ki: vardığınızda bu hususu araştırınız hangi mükataalardan yüz ve atmış bin akçe verdiğini doğrulayıp Halid Bey in kardeşi olan Ömer tevcih ediniz. [53]
Çapakçur Bey i Mustafa
13 Cemaziyelevvel 986 [18 Temmuz 1578] tarihinde Çapakçur Livası yönetimine 1200 akçe ile eski Diyarbakır Kapıcı Keth udası[54] Mustafa Bey tayin edilerek kendisine beratı verilmiştir.
9 Zilkaade 989 [5 Aralık 1581] tarihinde Çapakçur beyliği dört bin iki yüz yirmi iki akçe haslarıyla Çermik Bey i olan Mustafa ya 15 Safer 991[10 Mart 1583] tarihine kadar idaresine verilerek beratı verildi.[55]
Çapakçur Emirlerinden Hamza nın Azledilmesi
10. R. 1107 [19 Ekim 1695] tarihinde hanedandan olan Hamza Bey e Malikane[56] olarak miri malını vermek şartıyla Çapakçur beyliği ölünceye dek ebedi olarak tevcih edilmiştir. Çapakçur livasında otuz altı adet Zeamet ve Tımar kayıtları bulunmaktaydı. II Mustafa döneminde Çapakçur Hakimi olan Hamza Bey her sefer halinde savaşa iştirak etmesi gerekirken ancak birkaç savaşa katılmıştır. Hatta bağlı bulunduğu Diyarbakır Eyaleti Hazinesi ne miri malını da senelerce ödememiştir. Bununla yetinmemiş sürekli başkaldırıp muhalefet etmiştir. Her savaşta elli askeri techiz edip silahlarını tedarik edip savaşa asker göndermesi gerekirken bu görevi dahi ihmal edip sefere iştirak etmemiştir. Her sene teslim etmesi gereken miri malını hazinedarlara teslim etmesi gerekirken onu dahi teslim etmemiştir. Ona bağlı bulunan Sipahi ve Zü ama dahi sefere iştirak etmemiştir. Böyle sürekli sefere iştirak etmeyen, her emre muhalefet eden Hamza Bey Çapakçur Beyliği nden alınarak Çapakçur Palu Beyliği ne bağlanmış oldu. Böylelikle Çapakçur sancağı; Palu Hakimi Mansur Bey e Beylerbeyi payesiyle her sene miri malını vermek ve yetmiş askeri techiz etmek şartıyla ocaklık olarak verilmiş oldu.[57] İbnü l-Emin, Dahiliye 1612 nolu belgede şöyle zikredilmektedir:
10 Ra 1107 [19 Ekim 1695] tarihinde Çapakçur Bey i Üngürüs (Macaristan) savaşına katılmayıp sürekli isyan ve emirlere itaatsizlik etmiş olduğundan dolayı Çapakçur sancağı kendisinden alınarak Palu Hakimi Bunsar Bey e Beylerbeyliği payesiyle verilmiştir.
Palu Hükümeti ne ilhak edilen Çapakçur sancağı her savaş halinde elli askeri techizatıyla birlikte savaşa hazırlamak ve gerekli erzak ve tayinatlarını vermek miri malını her sene Hazine-i Amire ye teslim etmek şartıyla Diyarbakır Beylerbeyi Hüseyin in tavsiyesi üzerine Palu Hakimi Bunsar a[58] verilmiştir.[59]
Arşiv belgeleri uzun süre Çapakçur Sancağı yönetimi hakkında sessizliğe bürünmektedir nitekim yaklaşık olarak 100 yıllık bir süre hakkında bilgiden yoksunuz. Çapakçur Sancağı kimler tarafından ve nasıl idare edildiği tam olarak bilinmemektedir. Arşivlerden ileriki tarihlerde çıkacak olan belgeler bu boşluğu giderecektir. Uzun aradan sonra Çapakçur yönetimi hakkında bulduğumuz ilk belge Sultan III. Selim dönemine aittir. Aşağıya belgeyi aynen veriyoruz.
Çapakçur Mirlerinden Haydar ın Halka Zülüm Yaptığından Dolayı Görevden Alınması
5 Safer 1214[9 Temmuz 1799] tarihinde Muş Mutasarrıfı Murad Paşa tarafından Sadarete göndermiş olduğu yazılardan bir maddenin özetidir.
Çapakçur Bey i Haydar Bey in fakir halka olan zulüm ve düşmanlığı tahammül edilmeyecek dereceye varmıştır. Haydar Bey in halkına yapmış olduğu zülüm yetmiyormuş gibi yollardan gelen geçenlere dahi ellerini uzatmakta ve zulüm yapmaktadır. Haydar Bey in bu durumunun Divan-ı Hümayun da acilen görüşülmesi en mühim meselelerdendir. Bu meselenin geciktirilmemesi dahi en mühim işlerdendir. Çapakçur sancağı beylerinden olan Haydar Bey in terbiye edilmesi ve ortadan kaldırılması Fransızlarla yapılan savaşla eş değerdir. Bu işin ber-taraf edilmesi şayet Bendenize (Murad Paşa) havale edilir ise Padişahımızın desteği ve himmetiyle Haydar Bey in ortadan kaldırılması ve halkın üzerinden zulmün defedilmesi hususunda hiçbir taviz ve kusur etmeyeceğimi beyan ederim.
Adı geçen Murad Paşa nın Mısır tarafına memuren gönderilmesinden mu af tutulması.
Çapakçur mirlerinden Haydar Bey in üzerine yürümesi hususunda Padişahımız tarafından izin verilmesi için Murat Paşa nın göndermiş olduğu kaimesinde yazmıştır.
Divan-ı Hümayun Tarafından görüşüldükten sonra aşağıda ki gerekçeli karar çıkmıştır.
Mir-i mezburun zulüm düşmanlığı ve Orduy ı Hümayun a belli miktar asker vermesi ve vergi ödemesinde rahavet ve tereddüt göstermesi ve gerekli emirlere itaat etmemesi anlaşılmış olduğundan gerekli cezanın verilmesi ve görevden alınması karara bağlanmıştır.
Alınan bu karar üzerine Muş Mutasarrıfı görevlendirilerek Çapakçur Bey i Haydar Bey in üzerine gönderilmiştir. Adaletin kararı gereği olmakla adı geçen Mirin (Haydar Bey in) her ne şekilde olursa olsun derhal yakalanarak ortadan kaldırılması bütün malları ve eşyasının Devlet adına müsadere edilerek tutanakları tutularak gönderilmesi. Murad Paşa savaşa iştiraki şimdilik te hir edilmesi, Çapakçur Miri nin yakalanması ve ortadan kaldırılması malları ve eşyası Devlet adına alınıp tutanakları tutulmak üzere görevlendirilmiştir. Gereğinin derhal yerine getirilmesi Divan-ı Hümayundan çıkan emrim gereği bu emrimin yerine getirilmesini te kidle ve şiddetle bildiriyorum. Ferman 11 Ra 1214 [13Ağustos 1799] [60]
Sonuç olarak Osmanlı yönetiminin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin fethinden sonra idari teşkilatlanmayı yaparken, coğrafi konumu, siyasi ve sosyal yapısını dikkate aldığı anlaşılmaktadır. Zira diğer bölgelerde uygulanan kanun ve nizamnamelerin aynısını burada uygulanmamıştır. Hatta diğer bölgelerdeki sancak teşkilatlanmasında farklı bir yapılanmaya gidildiği söylenebilir. Nitekim Diyarbekir vilayetine bağlı on iki sancak Yurtluk ve Ocaklık sistemi ile idare edilmekteydi. [61] Bununla birlikte, merkezi hükümetin bu kabil sancaklara da zaman zaman müdahale ettiği ve gerektiğinde yöneticilerini değiştirdiği görülmektedir. Yerel idareciler Padişahlar gibi La Yüselü amma yef alu değillerdir. Yani yaptıklarından sorumlu idiler. Bir başka ifade ile tamamen dokunulmazlık imtiyazına sahip değillerdir.
Yurtluk ve ocaklık ile idare edilen sancaklar kanun ve nizamnamesine göre sancak mutasarrıfı olan Beylerden biri öldüğünde yerine büyük oğlu sancak beyi olarak tayin edilir. Şayet oğlu yoksa akrabalarından biri onun yerine geçerdi. Bu atamanın yapılabilmesi için de ahalinin, ayanın, kadının, imamın ve sancağın ileri gelenlerinin hazırlamış oldukları mahzarlarını (toplu dilekçelerini) bağlı bulundukları eyalet valisine vermeleri gerekirdi. Bu mazbata üzerine eyalet valisi halkın talebi doğrultusunda atamayı yaptıktan sonra merkezi hükümete bildirmiş olurdu. Merkezi hükümet, atama defterine kaydını yaptıktan sonra tayin yazısını kaleme alarak beratını gönderirdi. [62] Şayet bir bey isyan eder ve Merkezi hükümet tarafından azledilir veya öldürülürse yine yönetim varislerinden bir başkasına geçerdi.[63] Bu tür sancaklarda tahrir yapılmazdı. Beylere ait hasları vardı savaş halinde bağlı bulundukları Eyalete belli miktar askerle birlikte sefere iştirak ederlerdi. Çapakçur Beyliği de bu sınıf sancaklardandır. Böyle olunca da hakkında çok fazla belge bulmak da zorlaşmaktadır. Bununla birlikte bu önemli sancak hakkında başta Başbakanlık Osmanlı Arşivi olmak üzere birçok arşivimizde farklı belgeler de mevcuttur. Biz bu yazımızda bahis mevzuu belgelerden bazısını bilgilerinize sunmak istedik. Daha farklı belgelere ulaştıkça da bu belgeleri kamuoyunun bilgisine sunmaya devam edeceğiz.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] TC. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Sayı No: 3/1910 Dosya 86-5 F0n Kodu 30.. 18.1.2 Yer No: 107.85..14
[2] Evliya Çelebi seyahatnamesinde Çapakçur Kalesi ilk defa İskender-i Zilkarneyn tarafından yapılmıştır. Çapakçur ismi de onun tarafından verildiğini ve Çapakçur’unda Makdisi dilinde Cennet suyu anlamına geldiğini hikaye etmiştir. (Evliya Çelebi, Seyahatname, c III. s. 225, İstanbul 1314‘ BOA. Demirbaş No: 1545)
[3] Çapakçur Kalesi ilk kurulduğu yer Gayt adıyla bilinen Sağyer deresinin Çapakçur ovasına açılan ve vadi arasında yükselen sarp yalçın kayalık üzerinde kurulduğu Arkeoloji kalıntılarından tahmin edilmektedir.
“Evilya Çelebi Seyahatnamesi’nde Çapakçur’un Murat Nehri kenarında Sarp yalçın bir dağın tepesine beş köşeli bir kale yapılmıştır.” (Evliya Çelebi, Seyahatname, c. III. s. 225)
[4] Çorlik: Killi toprak anlamına gelmektedir. Bazı belgelerde ise Çevlik olarak yazılmıştır. Doğrusu Çorlik’tir. Talaffuzu ağır olduğundan ‘(R) harfi zamanla kaldırılarak halk arasında Çevlik olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
[5] “Çapakçur Merkezi’nin Çorlik Köyü’ne taşındığı” BOA. Adliye ve Mezahip Nezarti’ne gönderilen belgeden de anlaşılmaktadır. ( BOA. Y: PRK: AZN 14/30)
[6] Bitlis Salnamesi, Hicri 1316 II. Baskı, s. 300.
[7] İbn-i Hallikân, Bermekilerin, Zerazi (Zaza) kabilesinden olduğunu yazmaktadır. İbn-i Hallikan’ın kendisi de Bermekilere mensup olduğunu oğlu Musa’ya nakletmektedir. Bkz. İbn Hallikan, Vefiyatü’l-Ayan ve Ebnau’z-Zaman, Daru’s-Sadr Kitapevi, Beyrut 1968, c.VII, s. 20.
[8] Hançuk; Diyarbakır’a bağlı Osmanlı döneminde Liva ve sonra Sancak olarak geçmektedir. (Bermeki beylerinden olup Zaza aşiretine mensub) Hançuk Hakimi, Muhammed, halka çok zülüm ve işkence yaptığı, kışın bütün hayvanlarını halka teker teker dağıtarak beslemeye verdiklerini ve bu yetmiyormuş gibi maddi durum iyi olan halktan da altın ve paralarını zorla aldığı ifade edilmektedir. Böylelikle kendi Irkindan olan halkına kötü davranmış zülüm ve işkence etmiştir. Bunun üzerine 27 R 985 [14 Temmuz 1577] tarihinde III. Murad, Diyarbakır Beylerbeyine, Amed ve Hançuk kadılarına hüküm göndererek bu durumun araştırılması ve gereğinin icra edilmesi emrini vermiştir. (BOA A. DVN Mühimme d. 31, Hüküm: 39, s. 16 ) Şerefhan bu yerleşim biriminin Genç’e bağlı Şaftalu dağına yakın olduğunu zikretmektedir. (Bkz. Şerefname (çev: M Emin Bozarslan), Hasat yayınları, İstanbul 1990, c.I, s.284). Hancuk günümüzde Atak (lice) kazasına bağlı bir köydür.
[9] Meneşkurd: Bingöl vilayetine bağlı Solhan ilçesidir.
[10] Ağçe Kale; Oacklık olarak Kasım Bey’e tevcih edilmiştir. Seferlere iştirak etmeyen ve isyan eden Kasım Bey 22. Kasım 1695 tarihinde azledilmiştir. Ağça Kale Sancağı bu tarihten itibaren tahvil defterinde kaydına rastlanılmamıştır. (BOA, Kamil Kepeci, Ruus Kalemi Defteri 1551, s. 36).
[11] Şerefhan, Şerefname, ( İstanbul Belediyesi Atatürk Kütüphanesi M. Cevdet yazmaları No: 29 / Mikrofilm 943 (Osmanlıca’ya Çev: Muhammed . Ahmed Bey Mirza), İstanbul 1078, c, I s 122-127
[12] Hoca Sadeddin, Tacu’l- Tevarih, c.II. s.309-310
[13] İdris-i Bitlisi’nin 1515-16 kışında Doğu Anadolu Bölgesi ve çevresindeki faaliyetleri için en emin kaynaklar bu hususta Yavuz Sultan Selim’e gönderdiği Farsça bir arz (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, E. 8333/2) ile oğlu Ebul-Fazl Muhammed Efendi’nin Zeyl-i Heşt-Bihişt’te (Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi, No 2447) babasından aynen nakl ettiği kısımlardır. Yukarıdaki belgenin kısmen ve mealen yapılan bir tercümesi, tıpkı baskısı ile beraber, Nazmi Sevgen “Kürtler III”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, sayı 7, 1968, s. 57-61) tarafından yayınlanmıştır. Fakat metindeki birçok kelimelerin noktasız veya kısmen noktalı yazılmış, bilhassa özel isimlerin okunuşunda hatalara düşülmesine yol açmıştır. (bkz. Nejat Göyünç, “Diyarbakır Beylerbeyliği’nin İlk İdari Taksimatı”, Tarih Dergisi, Mart 1969, s. 23-24.
[14] . İdris-i Bitlisi, Selim Şahnâme, (Hazırlayan Hicabi Kırlangıç), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001, s.267.
[15] Tacu’l- Tevarih c. II. s. 309-310 ; bk. İdris-i Bitlisi, Selim Şahnâme, (Hazırlayan Hicabi Kırlangıç), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001, s.267.
[16] Yavuz Sultan Selim’in Edirne’den İdris-i Bitlisiye gönderdiği ferman: Hoca Sadettin, Tacu’l-Tevarih, C. II, s. 322-323.
[17] Ö.L.Barkan, “H. 933 – 934 (M. 1327 -1528 ) Mali Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”, İktisat Fakültesi Mecmuası, İstanbul, XV (1953- 1954), s. 251- 329
[18] Ö. L. Barkan, a.g.e., s.303, Not:1’de belirtmiştir.
[19] Şerefname, c, I s 122-127.
[20] Bu iki kardeş hakkında, şöyle bir beyit yazılmıştır: a,g,e s. 124
Devlet heme-zi ittifak hîzed
Bê-devleti êz-nifak hîzed
Bütün Devletler ittifaktan doğar
Devletsizlik ise ittifaksızlıktan doğar
[21] Bkz, a,g,e. (Çev, M Emin Bozarslan), Hasat yay ,İstanbul 1990, s. 287
[22] BOA A. RSK. 1452 s. 285
[23] Şerefhan adı geçen Maksud Bey’in babasının Subhan Bey olduğunu yazmaktadır. Fakat Kanuni Sultan Süleyman döneminde gönderilen hükümlere baktığımızda Çapakçur Hakimi Maksud Bey, İsfahan Bey’in oğlu olduğu beyan olunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız Mühimme Defteri No: I s 28 Hüküm 101 / ve Maliyeden Müdevver Defter No: 15605, s. 2 .
[24] BOA A. RSK. 1452, s. 285
[25] Mithat Sertoğlu, Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi, Eyalet-i Diyarbekir Bölümü Marmara Ünüversitesi Yayınları, 515, 1992 s. 32
[26] BOA. MAD. Defteri 3260, s. 78
[27] Çapakçur Köprüsü: Sancağın en büyük gelir kaynaklarından birsidir. BOA. Maliyeden Müdevver 9564 nolu defterde Çapakçur Sancağı’na gelir sağlamak için tahsis edilen köprüden yarı hisse Diyarbakır Vilayeti’ne irad kaydı yapılmak üzere tahsis edilmiştır. Vilayete tahsis edilen bu yarı Hissede Diyarbakır Muhasebecisi olan Ahmet Bey’e malikane olarak tasarrufuna verilmiştir. Ahmet Bey’de Çapakçur köprüsünden elde ettiği hasılattan her sene1450 kuruş ödüyordu. 19 L 1207 tarihinde Hazine tarafından alınan karar üzerine köprü gelirine zam yaparak daha önce her sene ödemiş olduğu 1450 kuruş bu tarihten itibaren 1900 kuruş yükseltilerek ödeme emri verilmiştir. (BOA. MAD. 9564, s. 6Cool
[28] Evliya Çelebi, Seyahatname, c. III, s. 226 H. 1314.
[29] Ö. L. Barkan, “Osmanlı Tımarı”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, s. 18-19
[30] Malikane tasarruf Doğu Anadolu’da mevcuttur. Bu nevi tımarların diğerlerinden farkı Tımar mutasarrıfının cebeli (asker) göndermediği zaman timarı başkasına verilmez, yalnız cebeli göndermediği senenin mahsulü hazine tarafından cezaen alınırdı. Bu türlü sipahilerinin erkek olsun, kadın olsun varislerine intikal eder. (Milli Eğitim Bakanlığı, Tarih Değimleri ve Terimleri, c. II, s. 397.)
[31] Ocaklık: Herhangi bir yerin gelirinin, kaydı hayat şartıyla bir kimseye tevcih edilmesi, irs yoluyla babadan oğlu intikal etmesi demektir. Yalnız arazi miri malı olup tasarruf hakkı ona aittir. Araziyi satamaz devredemez vakfedemez. Ancak o yerin şer’i ve örfi vergisi kendisine aittir. (Mithat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Luğatı, Enderun Kitapevi, İstanbul, s. 371.
[32] BOA DVNS. NŞT. 16, s. 131
[33]Mithat Sertoğlu, Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi, Eyalet-i Diyarbekir bölümü Marmara Ünüversitesi Yayınları No: 515 İstanbul 1992, s. 32.
[34] BOA A. RSK. 1452, s. 285; Bkz: Mühimme Defteri III, hüküm: 336, s. 129, hüküm: 771 s. 266, hüküm: 1138, s. 384.
[35] Sultan Ahmet Bey ile ilgili ayrıntılı bilgi bkz: Şerefname, s. 287-288
[36] BOA. MAD 15605
[37] BOA. Mühimme Defteri 1, hüküm: 200, s. 43.
[38] BOA. Mühimme Defteri 1 s. 273 hüküm 1552.
[39] Has: Yüzbin akçeden fazla gelir getiren tımarlar hakkında kullanır bir tabirdir. Bu topraklar Vezirler, Eyalet Beylerine ve Sancak Beylerine verilirdi. Has sahibi olan eyalet paşaları ve sancak beyleri savaş sırasında kaç yüz bin akçe hassı var ise ona göre cebelu (asker) hazırlayıp savaşa iştirak etmek zorundaydılar. Savaş dışında da bu askerlerle liva veya sancaklarının güvenliğini sağlıyorlardı. (M. Z. Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri, Milli Eğitim Bakanlığı, s. 751)
[40] BOA. Mahimme defteri, I. Hüküm: 101, s. 28
[41] Ayrıntılı bilgi için bkz, Şerefname, c. I s 288-289
[42] BOA. Mühimme defteri I, hüküm: 101, s. 28
[43] BOA. Mühimme, I. hüküm: ,1512, s. 266
[44] BOA. Mühimme Defteri II, hüküm :1461, s. 158
[45] Şerefhan, Şerefname, (Bozarslan) c. I, s 288-289
[46] BOA: A. DVN Mühimme Devteri 4 s. 87 hüküm 908
[47] BOA: Mühimme Defteri 3. s. 384, hüküm 1138
[48] BOA: Mühimme Defteri 3. s. 384, hüküm 1138
[49] Şah Ruh Bey’in Çapakçur Beyliğinden Ardunuç Livasına tayin edildiği ve Hicri 981 tarihinde de Kiğı Livası Bey’i olan Muhammed Bey ile yerleri becayiş edilmiştir. (BOA. Mühimme Defteri, 25. hüküm 373-374, s. 37
[50] BOA: Mühimme Defrteri 15 s. 227 hüküm 1912.
[51] BOA. Mühimme Defteri, 26 hüküm: 333, s 127
[52] BOA. Mühimme Defteri, 14 hüküm: 1614, s. 1011
[53] ADVN MHM D10 sayfa 243 hüküm 526
[54]sarayın Bab-ı Hümayun ve orta kapısını bekleyen bütün kapıcıların amiridir.
[55] BOA Bab-ı Asafi Kamil Kepeci Defteri 262, s. 114
[56]Malikane Tevcih: Doğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde uygulanan bir yönetim şekli olup, Sancak beylerinin göstermiş oldukları yararlılıklar ve savaş halinde göstermiş oldukları başarıdan dolayı Mülk olarak tasarruf etmek üzere, temlik suretiyle verilen araziler hakkında kullanılan bir tabirdir. Sancak beylerine tahsis edilen topraklardan hayatı boyunca istifade eder, elde ettikleri gelirlerden savaş halinde sayısı belirlenmiş askerleri techiz ederek silah ve cephanesini hazırlayıp bağlı bulunduğu Eyalete gönderirler. Vefatı halinde bu yerler varislerine intikal eeder. (Bkz: M. Z. Pakalın Tarih Deyimleri Sözlüğü c. II. s. 395 )
[57] BOA MAD 18551 Sayfa 14
[58] Bunsar Bey, İbn-i Emin Dahiliye No: 1262 nolu belgede zikredilmektedir. Fakat Maliyeden Müdevver Defter No: 18551 de Mansur Bey olarak yazılmıştır. Ondan dolayı her iki ismi de yazmış olduk.
[59] BOA: İ: E: DH: 1262
[60] BOA: C: DH. 2714
[61] Mithat Sertoğlu, Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi, İstanbul 1992, s. 32
[62] Bkz, BOA. İ. E. DH 562
[63] Bkz, BOA İbni Emin 562 nolu vesika: Van Eyaletine bağlı Yurtluk ve Ocaklıkla idare edilen Muks ve tevabi’i Beyzadesi civar beyleriyle daima münazaada olduğundan Van’da teşekkül eden divana iştirak etmeyip firar ettiğinden dolayı azledilerek yerine en büyük oğlu olan Mir Muhammed tayin edilmiş.
Bloğu
Hazırlayan; "Süvedi Beylerinin Ana kolunu teşkil eden Bingöl Süvedi
Beylerinin Elazığ Karakoçan Çeman nehri kısmında kalan torunlarından İsfahanbey Oğlu Maksut Beyin 8. kuşaktan torunu.
Atalarımızdan kalan tarihi eserlerin çoğu yıkılmış. Ancak Bigöl'de beylik yapmış ecdadımız İsfahan Beyin yaptırdığı ve adını taşıyan Mescit, Cami günümüze gelebilmiş Ahşaptan yapılmış nadinde şaheserdir. 2005 yılı Araştırma gezimde bu tarihi camiye gidip görmek nasip oldu. Kaynaklara göre bir diğer tarihi eser de Saray mahallesinde Milli Eğitime bağlı bir Okul olarak kullanılmaktaymış. Atalarımzı Moğol istilası zamanında bir dönem Suriye üzerinden Mısır da kalmışlar. Bermekilik Ünvanı Mekke Hac yolunun denetim ve koruyuculuğu yapılması nedeniyle atfedilmiş. Aile Akkoyunlular döneminde Anadoludaki yeni yapılanmada Başta Siverek/Karacadağ, Cebeli-çur (Bingöl), Karakoçan/Elazığ, Osmaniye Yozgat illerine yerleşmişler. Osmaniye Konya illerine yerleşenlerin 1600 lü yılların sonunda gittikleri söylenir.
Aşağıda 8 isim yazılı bu yazı 2016 da yazılırken Araştımamız detaylanınca, Karşılaştırma yapınca Normal bir insanların ortalama hafızası ve kültürü 7Göbek sayılabilir. Ancak daha Zeki insanlar bunu daha Fazlasını bilip aktarabiliyorlar, Köklü insanların bu konuda bilgisi daha fazladır hatta Yazılıdır. Bizim de Büyüklerimiz bunu Ceylan derisine yazılmış halini korumuşla. Tarihe bir not düşeyim çocukluğumdan hatırlıyorum, Erzurum, Bingöl, Siverek/Karacadağ kollarımız. Bu konuda Elazığ'da bir araya gelinip tanışma toplantısı yapmışlar. Elazığ'ın en eski Otellerinden birinde toplanmışlar. İsminden emin değilim Doğan Palas olabilir Tanışıp görüşmüler En önemli konulardan biri olarak Şeceremiz konusunda ve Soy tarihimizin araştırılması konusu görüşülmüş Bu kapsamda Ceylan derisine yazılmış Şeceremizin varlığı ve yıpranmaya başladığını bunun Tamiri yada benzeri yöntemle düzenlenmesi kararı verilmiş.
Bizde de başlangıçta Aktarılan isimler 10 kuşaklık kısmı netti Sonrası sözlü aktarım vardı. Ancak herkes Şecereden bahsedilirdi. Ancak Amcamın Evinde de bir Şecere vardı. Bu şecere 968-69 yıllarında sonradan yapılmış En Tepede Soyumuz Harzemşahlardan gelmedir yazılı isim sıralaması bana kadar gelirdi.
Sözlü olarak aktarımda ise Harzemşahın altında Çapakçur beyleri vs karışık anlatırlardı. Harzemşahlarla Çapakçur beyleri arasında 200 yıllık bir boşluk vardı. Ancak Bu böşluğu dolduracaklardan Şecerenin varlığını da herkes bilir ve adres olarak onu gösterirlerdi
Ben de çalışmaya bu şecereden başladım sonra 28 kuşaklık şecereye ulaştım, ancak Bu blog konusu ve bazı aşamalarda bilgilerin kötü niyetli kişilere aktarımında sıkıntı üzüntü yaşadım. Özellikle bir ömür adadığım bu çalışmamın intial edilmemesi için Yazıların belli bölümünü bilerek saklı tutuyorum, bazı kısımları ise detaylandırıyorum bu da konuya hakimiyetimin göstergesidir. Ancak burada bu aşşamada sadece 8 kuşaklık isimi yazmayı yeterli buluyorum.
İsfahan Bey, ( Bingöl Çapakçur Beyi )
Maksut Bey, (Son Çapakçur Beyi)
Hasan Ağa veya Hasan Lala (Beylik Hasanağa döneminde bitiyor* ),
Osman, (Kureş ve BaM!Mücadele etmiş, Kardeşi Süleymanın İntikamını almış**)
Mehmet, (Zur: Dik bakışlı)
Ali İLBAY,(Namı Değer; AliZur "Zurun Oğlu" İlbay Soyadı verilmiş ilk dedemiz)
Mahmut İLBAY, (İlbay soyadı için Amcazademiz Sadelerle rekabet edilmiş!)
Metin İLBAY( Araştırmacı Ben)
*Listedeki isimlerden Hasan Ağa yada Hasan Lala Osmanlı Padişahlarıyla diyaloğ kurabiliyormuş bir dönem Lalalık yaptığı söylenir ancak Beylik yıkılınca İstanbula gidip Padişahla görüşmek için gitmiş ancak amacına ulaşamamış İstanbul'da iken hastalanıp vefat etmiş. Halen Mezar yeri bilinmeyenlerden bir ecdadımız. Bunun Araştırmasınıda gelecek kuşakların yapması lazım!
Hasanağa'nın oğlu Osman adlı ecdadımızının Mücadelesinin bazı detaylarını özel ortamda yazabilidim!.
Metin İLBAY olarak çalışmanın bu boyutunu bu sayfada yayınlıyorum.
Not Yukarıda yazdığım gibi bu çalışmaya başladıktan sonra 2002 yılında Sultanın
Öldürüldüğü Yeri(?) kesin bir biçimde tespit ettim, Ölümünde Rol oynayanların bir kısmı
da bize aktarılan yıpranmış bilgilerde idi ancak bunların kaynaklara dayanarak
belgelendirilmesi belirlenmesi zaman aldı. Konu 800 yıllık cinayetin aydınlatılması anlamındadır
ve zorluk derecesini okuyucuların takdirine bırakıyorum. 2016 da ise Sultan
Celaleddin Harzemşah'ın Ölümündeki detaylar ve Mezar yerini bilmemiz Hanedanlık ile bizim aramızdaki en belirleyici bağdır, en büyük delildir. Çalışmanın sonucu olarak, bu bilgiler Uygun koşullarda akademisyenlerin katkısıyla tamamlanacaktır.
Bu arada çalışmama Karşı olan bir takım çevreler beyliğin 1700 e kadar Anadoludaki Sosyolojik yapıyı ve Beyliğin Türkmen beyliği olduğunu görmezden geliyorlar. Alttaki Harita dönemi yansıtır. Ancak 1700 den sonra Yaşanan büyük değişimle Türkmenler bölgeden uzaklaştırıldı bizde aynı kapsamda bölgenin en saratejik yerleşimimiz olan Paş köyünü terke zorlandık bu zorlama da Bölgede Selçuklu yapılandırması olan Kureşliler ve Ba mansurlar ve Diğer Harzemli olmayan Osmanlıyla işbirliği yapan Hıran aşireti rol oynadı Bu kapsamda Elimizde kalan Son Ekonomik ve Stratejik yer olan Hasanağanın yaylası ve Kaplıcasını Ellerinde tutmak için daha güneye göç ettiler. Beyliğin ortadan
kalkmasıyla belgedeki yeni sosyolojik yapılanmada Bölge Alttaki resimden de anlaşılacağı üzere tarihsel kaynaklarda Türkmen TURCOMANIA özelliğini kaybetti!!!
Bu süreçte Osmanlı yönetimine giren devşirmelerinin büyük katkısı vardır.
Daha eski Selçuklu dönemi Haritalarında Bu coğrafya daha geniştir.
Türkmenlerin azınlığa düşmesiyle bölge Kürt coğrafyası diye adlandırılınca bazı
kesimler bilinçsizce bazıları da Ahlaksızca Suvedi Beyliğini Kürt beyliği olarak
tanımlamaya çalıştılar.
20 yıllık bu çalışmamın sonuçlarında biri XIII. yy da Sultanın ölümünde rol oynayanlar ile ilgili ulaştığım DETAYLAR ve Sultanın Mezar yerindeki ulaştığım detayların netleşmesiyle bu çevreler ahlaksızlıklarıyla tarihe geçecektir....
Sonuçta Sultan’ın Mezarını Tespitim bu çalışmanın sonucudur.
Ek Not; Blogerdeki bazı yazı karekterlerini değiştirme gereği duyuyorum. Örneğin Süvedi beyleri olarak yayınlanmış bütün şahısların bir dönemi sonradan dışardan atanış bu isimleri Yazı karekterini değiştirme gereği duyuyorum. Bu değişiklikle noktalama işaretleri ve yazı karekterini düzenleyip güncelleyerek yayınlıyorum. Ancak düzenlediğim bazı cümleler kısmen düzeltiliyor, bir kısmı yeniden yayınlanıyor, ancak bir kısmı alt yada üst paragrafta kalabiliyor bu durum bazı cümlelerde düşüklüğe bazı yerlerde de Karışıklığa neden oluyor. Bir taraftan da iş hayatının içindeyim bu nedenle düzeltmeye yeterince zaman kalmıyor ancak işten arta kalan zamanlarda fırsat buldukça düzenleyebiliyorum. Konuyu Takip edenlerin bilgisine...